“Üniversitelerde yapılacak çok iş var yatmak için çok ta yatak” 

Akademik kariyere sahip insanların toplumda sorumlulukları çok büyüktür. Bulundukları toplumun kaderinin çizilmesinde önemli yere sahip oldukları bilinen bir gerçektir. Bir ülkenin aldığı patent sayısı ile gelişmişliği arasında doğru orantı olduğunu gösteriyor. Patentlerin alınması ise akademisyenlerin özverili çalışmalarına bağlı bir şekilde gerçekleşiyor.

Bir akademisyenin görevi sadece patent almak, bilimsel çalışma yapmak değildir. Aynı zamanda mesaisini çevresindeki halk için de ayırmalı, yararlı olduğunu düşündüğü bilgilerini ve tecrübelerini çevresindeki öğretmenlerle, belediyelerle, esnaf ile paylaşabileceği platformları oluşturmalı. Ancak bu şekilde ülkedeki insanlar donanımlı hale gelip ülke ve dahi devlet güçlenecektir.

Bunu yaparken akademisyen de kendini devamlı yenileyecektir. Dolayısıyla yetkililer akademisyenleri bu şekilde çalışmaya teşvik etmelidirler. En azından bu şekilde çalışan akademisyen ile diğer yerinden hiç kalkmayan akademisyen arasında da fark oluşturmalılar.

Üniversitelerde yapılacak o kadar iş var ki tüm akademisyenler hiç uyumadan 100 sene çalışsalar yine de bitiremezler. Fakat bizim akademisyenlerimizin büyük bir çoğunluğu maalesef odalarında uyumayı tercih ediyorlar. Akademisyenleri devamlı aktif tutacak projeler geliştirilmeli ve aktif olan akademisyenlere kötü örnek olanlar akademisyenler derhal üniversitelerden uzaklaştırmanın yolları aranmalı.

Bugüne kadar maalesef tam tersi olduğu aşikâr. Aktif olanlar yıldırıldı, uzaklaştırıldığı ve hiçbir işe yaramayan kendine bile hayrı olmayan, kalitesiz akademisyenlere kucak açıldı. Yönetim bu tipleri daha çok sever çünkü ne isterlerse onu yapar, bukalemun gibi renk değiştiren bu tip akademisyenler ülke ve dahi devlet için büyük bir tehlike ve risk oluşturmaktadır. H indeksi 20’nin altında profesörler, 15’in altında doçentler bir an evvel lise öğretmeni olarak değerlendirilmelidirler, aksi halde bu “sözde” akademisyenler üniversiteleri liseleştireceklerdir.