Osmanlı ve onlar…

Yıl 1299’a yaklaşıyordu ve Selçuklu Devleti büyük zaferlerin ardından artık ömrünü doldurmuş ve yıkılma süreci içine girmişti. Aynı yıllarda Osman Bey ve silah arkadaşları Bilecik, Yarhisar ve İnegöl’ü fethetti. 1301’de Yenişehir fethedildi. Bu demek oluyor ki Osmanlı Beyliği, 1299’da resmen kurulmuş oldu. Fakat bazı tarihçiler beyliği kuruluşunu 1301 kabul ederler. Tarih konusunda otoriter isimlerden Halil İnalcık’a göre beylik 1302’de gerçekleşen Koyunhisar Savaşı ile kurulmuştur. Kuruluşu ile birlikte Osmanlı serüveni başlamış oldu.

Yıl 1326’da Bursa fethedildi ve başkent yapıldı. Döneminde kendi adına para bastırarak beyliği devlet haline getirdi. Osmanlı Devleti 1683 yılında Viyana Kuşatmasının ardından en geniş sınırlarına ulaşmıştı.

Osmanlı Devleti’nin hep bir hedefi vardı. O hedefe ulaşmak için yoğun bir çaba gösterdi. En büyük hedeflerinden biri İstanbul’u fethetmekti. Bu büyük hedefe ulaştıktan sonra hedefsiz kalan Osmanlının yıkılmasının başlangıcı da 1453 yılına, yani İstanbul’un fethiyle başladığını düşünüyorum. Büyük bir hızla ilerlerken İstanbul gibi zor bir şehir alınıyor ve bu hız Kanunu Sultan Süleyman’a kadar yukarı çıkmaya devam ediyor fakat enerjisi azalarak düşmeye başlıyor.

İşte bu yıllarda ecdat takdire şayan birçok başarıyı tarih sayfalarına yazdırdı. Fakat bunu yaparken insani değerlere, ahlaka ve adalete çok önem verdi. Ne zamanki bu değerler yitirildi işte Osmanlı da o zaman son buldu.

Tarihten ibret almak gerek denir. Şuandaki toplumumuza baktığımızda Ecdadın yaşadıklarından ne kadar nasiplendiler dersiniz?

Maalesef Türk insanında içi boş bir Osmanlı hayranlığı olduğu bilinen bir gerçektir. Boş hayranlık nasıl olur ki diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Peki anlatayım; Düşünsenize konu edildiğinde devamlı Osmanlıyı övme ve yüceltmek isteyenlerin sayısı bir hayli fazladır. Bunu siz de tecrübe etmişsinizdir ve belki siz de bu şekilde davrananlar dansınızdır. Hatta kardeş katli hakkında bahsedildiğinde bu kabul edilemez olayı dahi ezberlediği klişe laflar ile açıklamaya çalışanlar olur. Hürrem’in oğlunun koynuna oğlanları soktuğu söyleyenlere “bunlar safsata” diyeceklerdir. Bu gibiler için Osmanlı kutsaldır ve hata kabul etmez. Halbuki biraz deşeleseniz çoğunun soyu çok farklı yerlere dayandığını göreceksiniz.

Kardeş katlını devletin bekasını sağlamak için yapıldığını savunurlar fakat binlerce yıldır ayakta duran ve kardeş katli yapmamış Çin imparatorluğunu düşünmezler. Fakat asıl boşluk burada değil.

Osmanlı’nın sadece iyi taraflarını alalım bu yazımızda. Gerçekten çok güzel işler yapmış ve örnek alınabilecek bir medeniyet kurmuş. Ben güzel işler yaptığını ama hatalarının da olduğunu savunanlardanım. Buraya kadar güzel de kardeşim, adama sormazlar mı sen şimdi ne yapıyorsun diye? İyi veya kötü ecdat bir şeyler bırakmış, peki sen torunlarının seni konuşacağı neler yapıyorsun, ne bırakıyorsun sen? Kafaya börk takıp, kaftan giyip, ata binmekle Osmanlı torunu olduk. Keşke o kadar kolay olsaydı. İnsani değerlere, ahlaka ve adalete önem vermeyen içi boş bir ambalaj gibi ortalıkta dolaşmakla bu kültüre kötülük etmekten başka bir şey yapıldığını düşünmüyorum.

Peki kendinden başka herkesi yok sayan ve siyasi otoritenin gücü ile ayakta zor duran bu tipler geriye ne mi bırakıyorlar? Lafı fazla uzatmadan yazayım, koskocaman bir HİÇ! Hatta hiçten çok daha fazlası; bozulmuşluk ve cehalet. Torunlarımız çok üzülecekler hem de çok.

Konunun en vahim noktası ise bu eğitimsiz, ağzında sigara ile ok atıp kendini Osmanlı torunu zannedenlerin düzeltilmesi için beklenecek kurumlar da hasta!